Ferhunde Hanım Bir Simgeydi
Evin İlyasoğlu, 18 Temmuz 2007, Cumhuriyet gazetesi, Allegro köşesi
1909'da İstanbul'da kültürlü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ferhunde hanım, Cumhuriyet devrimlerinin birkaç özelliğini birden kendisinde barındıran tarihi bir değerimizdi. Onun yaşamında nice devrimin özelliğini sayabiliriz: Öncelikle aydın ve yürekli yönüyle Osmanlı'dan Cumhuriyet'e doğru özgürleşen, bilinçlenen kadını simgeliyordu. Küçük yaştan itibaren hem müzik dalında, hem de genel kültür alanında iyi bir eğitim almış, 1928'de Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ni, ardından Leipzig Konservatuvarı'nı bitirmiş. Keman çalan kardeşi Necdet Remzi Atak ile küçücük yaşta konserler vermeye, sahneye çıkmaya başlamış, 1931'de Ankara'da Musiki Muallim Mektebi'nin, sonra da yeni kurulan Devlet Konservatuvarı'nın ilk hocalarından birisi olmuş. 1932'de Ulvi Cemal Erkin ile evlenmesi, onu iyice müzikle zenginleşen bir yaşamın içine almış. Ferhunde hanım Ankara'da iki çocuğunu yetiştirirken, bir yandan da mesleğinin zirvesinde, usta bir piyanist, oda müzikçisi ve hoca olarak seçkinleşmiş. Uygar bir Tür kadını tablosunda, giyimiyle, kuşamıyla, latafetiyle, bildiği yabancı diller ve kültürüyle yalnız Türk çevrelerinin değil, nice yabancı elçinin, kültür ataşesinin de dikkatini çekmiş.
Klasik müzik tarihindeki birçok piyano konçertosunun Türkiye'deki ilk seslendirisini yaparak, aynı zamanda eşi Ulvi Cemal beyin de bütün piyano yapıtlarını ilk kez çalarak halka tanıtmış. Yalnız yurtiçinde değil, yurtdışında da bu tanıtımı sürdürmüş. Her dinlediğimde dehşete kapıldığım ünlü öyküsü, İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin'de, tepesinde bombalar patlarken eşinin piyano konçertosunu çalışıdır.
Geçen hafta doksan sekiz yaşında yaşama veda eden Ferhunde hanım, son yıllarında konuşma yetisini yitirmişti. Ama bilincini ne denli yitirdiğini bilemiyoruz. Kızı İçten hanım, o çok özenli bakımını sürdürürken ona sürekli müzik dinletiyordu. Ve yakın zamana kadar müziğe karşı duyarlılığını belirtecek bir işaret verdiğini, hatta daha önceleri müzikle birlikte ezgiyi mırıldandığını bile söylüyordu. Belki de tıp dünyasının yakından ilgilenmesi gereken bir konunun örneği olmuştur Ferhunde hanım: Yıllarca ölüm döşeğinde yatıp müzikle can bulan bir hasta olarak. Ne de olsa müzik, onun yaşam parçası, kan dolaşımı olmuş. En yakını, eşi Ulvi Cemal Erkin'in her bestesinin doğuşuna tanıklık etmesi bir yana, aynı zamanda çoksesli Türk müziğinin kurumsallaştığı ilk yıllara da tanık olmuş; Ankara'daki öncülerin ilk bestelerini dinlemiş, yazılış süreçlerini izlemiş. İlk opera temsillerinin oynanışına, ilk CSO konserlerinin coşkusuna tanık olmuş. Ankara'da bir müzik ortamı yaratılmışsa, onu yaratan zincirin bir halkası olarak bu coşkuyu paylaşmıştı. Müzik devriminin, uygar dünyaya açılmanın bir parçasıydı. Ferhunde Erkin'i daha iyi tanımak için, Sevda Cenap And Vakfı yayınlarından, Filiz Ali'nin kaleme aldığı biyografiye başvurabilirsiniz.