Ferhunde Erkin
Ferhunde Erkin / 1909-2007

36 yıl öğrenci yetiştirdi, 22 konçertoyu ilk kez çaldı
1990'DAN BUGÜNE FERHUNDE ERKİN


1990'dan bugüne Ferhunde Erkin, Filiz Ali, 17 Şubat 1988, Cumhuriyet gazetesi

Filiz Ali, kendisini en çok etkileyen üç kadından biri olduğunu söylediği piyano hocası Ferhunde Hanım'ı anlatıyor.

"Devlet Sanatçısı" unvanının hangi ölçülere dayanılarak verildiğini anlayamaz olduk son zamanlarda. Ölçü, uluslararası kariyer yapmak mı, ülke içinde sanata kayda değer katkıda ve hizmette bulunmuş olmak mı, bir sanat dalının ilklerinden olmak mı, yoksa hepsi mi?..

Kanımca, Devlet Sanatçılığında tek ölçü uluslararası kariyer yapmaktır. Bunun dışında kalan değerli sanatçılarımıza başka bir başlıkla unvan verilebilir. Böylece ülkemiz sanat yaşamına katkıda bulunmuş, emek vermiş olup da ödüllendirilmeyen veya unutulanlara da haksızlık yapılmamış olur.

Gelişme yıllarımda beni en çok etkileyen üç kadından biri olan piyano hocam Ferhunde Erkin (ötekiler, annem ve bir yıl İngilizce hocam olan Lamia Hanımdır), bu ülkenin müzik hayatındaki rolü ve yetiştirdiği öğrencilerle unutulmaması gereken değerlerimizden biridir örneğin. Ferhunde Hanım, konser piyanistliği, öğretmenlik, annelik ve ev kadınlığı görevleri yanında bir dolu yan marifeti olan üstün yetenekli insanlardandır. Yabancı dillere karşı olağanüstü yatkınlığıyla zaten çok iyi bildiği Almanca, İngilizce ve Fransızcaya sonraki yıllarda İtalyanca ve İspanyolcayı da katmıştı.

Ferhunde Erkin'in kendine uyguladığı ölçü o derece katı ve acımasızdı ki, ister istemez öğrencilerini de o sıkı cendereye sokardı. Tek bir standart vardı onun için, çok iyi olmak.

1909'da İstanbul'da doğan Ferhunde Remzi'nin babası Ali Remzi Yiğitgüden askerdi. Oğlu Necdet'e (Atak) keman, kızı Ferhunde'ye de piyano dersleri aldıran Remzi bey, fena halde müzik meraklısıydı. Kendisi kanun, keman, ud, kemençe çalardı. Ferhunde hanım çocukluğunu anımsarken: "Bayezid'de otururduk. Babam o zaman Veliaht Abdülmecit Efendi'nin yaveriydi. Öğle yemeklerine eve gelirdi. Ben 'Hadi kızım piyanoya' sözünü işitmeyeyim, kendiliğimden gideyim diye acele yerdim. Ama o, 'Aferin Ferhundanım, acele yiyorsun değil mi? Piyanoya gideceksin' deyince, buz gibi olurdum. Bir kere de o söylemeden kendim gideyim isterdim… Babamın bir asker arkadaşı vardı. Mazhar bey. Kalamış'ta otururdu. Bir gün o haber verdi 'Bir Macar geldi, çok güzel keman çalıyor, çocukları dinletelim' diye. Biz Necdet'le gittik Mazhar beyin evine, Karl Berger'e çaldık. Berger, '40 günde ben bu çocukları konsere hazırlarım' dedi. Ve hakikaten 40 gün sonra Galatasaray Lisesi'nde biz Necdet'le o zaman için önemli denilecek bir resital verdik. Yıl 1920. Necdet 10, ben 11 yaşındaydım. Her gün çalıştık Berger'le. Berger bizi bayıltıncaya kadar çalıştırırdı. Ama onun müzikalitesinden, bizi çalıştırmasından çok faydalandım. Biz Gedikpaşa Amerikan Mektebi'nde okuyoruz. Dört buçukta okuldan eve geliyoruz. Annem kapıda, elinde nota çantası, Necdet'in kemanı, bizi bekliyor. Annem 15 yaşında anne olmuş, akran gibiydik. İşte o saatten sonra vapura binip Kalamış'a derse gidiyoruz. Sonra Berger bizde de misafir kaldı. Son derece şık ve yakışıklı bir adamdı."

Ferhunde ile Necdet Remzi 1928 yılında Humboldt bursuyla Leipzig Konservatuvarı'na müzik öğrenimi yapmaya gittiler. 1931'de yurda döndüklerinde Atatürk onları Ankara'ya çağırdı, dinledi ve her ikisine de Ankara'da kalarak Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yapmalarını emretti. Ferhunde Remzi o yıl Ulvi Cemal Erkin'le tanıştı. 1932'de evlendiler: "Almanya'dan dönünce Ulvi'yi tanıdım ve çok beğendim. Şöyle ayaklarını içeri içeri basan bir yürüyüşü vardı. Ne güzel danseder bu adam dedim içimden. Halbuki hiç bilmezdi dans etmesini."

Ferhunde hanım öğretmenlikle birlikte konser piyanistliğine de başladı Ankara'da. 1936 yılında kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı'nın da ilk piyano öğretmenlerinden olan Ferhunde Erkin, 1968 yılında emekli olana kadar tam 36 yıl öğrenci yetiştirdi.

"Ben 22 piyano konçertosunun ilk çalınışını yapmıştım Türkiye'de. Zeki Bey'le (Üngör), Schneider'le, Hindemith'le, Praetorius'la, Hans Rosbaud'la çaldım… Leipzig'de yetiştiğim için daha çok Alman mektebi tarzında çaldım. Tekste riayet… Teknik olarak çok parlak değil, ama her şey temiz, yerinde… Fazla sürate gitmeden, tempolara riayet ederek çalmak… Şimdi gençler çok daha güzel çalıyorlar. Ama bir başlangıç yapmışım. Elimden geldiği kadar çalmışım. Şimdi nasıl çaldım, nasıl cesaret ettim diyorum."

Ferhunde hanım hâlâ kendi kendinin en amansız eleştirmeni. Oysa kendine haksızlık ediyor. Ben onun kadar on parmağında on marifet başka bir kadına rastlamadım şimdiye kadar. Ama o ille de devam ediyor: "Şimdi virtüozite arttı. Başka görüşler, ressam görüşleri, etki yapma istekleri var. Bazen inandırıcı oluyor, bazen olmuyor. Samson François neler yapıyor diye şoke olurduk. Şimdi Samson François hiç kalıyor. Mesela, Pogorelich falan büsbütün başka. Ve klasik tarzda, anladığımız, beklediğimiz gibi çalanlar olunca hatta biraz sıkılıyoruz."

Hocamın en büyük tesellisi, kendi unutulsa da Ulvi Bey'in unutulmaması. 23 Şubat 1988'de Hollanda'da Concertgebouw Orkestrası Yaylılar Grubu, Gürer Aykal yönetiminde, Ulvi Cemal Erkin'in "Sinfonietta"sını çalacak. Aynı tanıtma haftasında yine Erkin'in "Yaylılar Dörtlüsü" de yorumlandı. Hollanda TV'si Ferhunde hanımın evinde çekim yaptı. Hocamız bu TV programında hem konuştu hem de piyano çaldı. Böylece yıllar sonra Türkiye'yi tanıtma programları çerçevesinde Ferhunde Erkin bir kez daha hatırlanmış oldu.


Ali Remzi Bey, eşi Nazmiye Hanım ve çocukları Ferhunde, Necdet ve Mücteba (1920'li yılların ilk yarısı)

  Copyright © 2009 Ferhunde Erkin | Hakkında