Ferhunde Erkin öğrencileri Filiz Ali ve Alp Ulusoy ile Ankara Devlet Konservatuarı bahçesinde (1949)
Ferhunde Erkin Ankara, Emek'deki dairesinde (1990'lı yıllar)
Türkiye'nin İlk Konser Piyanisti Ferhunde Erkin'in Yaşamını Filiz Ali Kitaplaştırdı
Tuşlar Arasında Bir Yaşam
Filiz Ali İle Söyleşi, Meltem Kerrar, 12 Mart 2001, Cumhuriyet Gazetesi Kültür Eki
Tchaikovsky, Schumann, Brahms ve diğerleri… Türkiye'nin ilk konser piyanisti Ferhunde Erkin, Cumhuriyet Türkiyesi'nin zorlu yıllarında 22 piyano konçertosunun ilk çalınışını yapmıştı. Aynı zamanda Avrupa'nın da ilk piyanistleri arasında yer alan Erkin'in yaşamı, öğrencisi müzikolog Filiz Ali tarafından kitaplaştırıldı. Sanatçıya 90 yaşında ödül veren Sevda-Cenap And Vakfı Yayınları arasında çıkan kitap, Erkin'in 1.Dünya Savaşı yılları arasında asker babasının isteğiyle kardeşi Necdet'le almaya başladığı ilk müzik derslerinden başlayarak 90 yılda aldığı yolu, öğrencisinin dilinden anlatıyor.
-Hocanızı anlatan bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Filiz Ali-Cumhuriyetle birlikte yetişen çok önemli müzisyenlerimiz var ve bir kısmı tamamen unutulmuş. Hocam Ferhunde Erkin de unutulanlar arasında. Oysa olağanüstü bir müzisyen ve olağanüstü bir insandı; onun gerçekten unutulmaması gerektiği kanısındayım. Ferhunde Hanım, Sevda-Cenap And Vakfı Ödülü'nü de alınca vakıftan böyle bir teklif geldi; zaten düşündüğüm bir şey olduğu için hemen kabul ettim. İlk başta, pek fazla materyal yok, bundan bir kitap çıkmaz gibi ümitsiz bir yaklaşım vardı. Halbuki roman yapılır Ferhunde Hanım'ın yaşamından! Vaktim olsa düşünmüyor da değilim, çok renkli bir yaşam çünkü…
Büyük bölümü uçtu gitti
-Ferhunde Erkin'den bugüne çok sayıda kayıt olmadığından kitabı oluştururken nasıl bir yöntem izlediniz?
Ali-İki kızının olması benim için şanstı, kızlarının anılarından çok yararlandım. Onlar da Ferhunde Hanım'a gerçekten çok hayranlar ve anılarını adım adım izlemişler. Annelerini daima bir idol olarak görmüşler. Ferhunde hanım 1940'lardan başlayarak çeşitli dergilerde röportajlar yapmış, o belgeleri de aile saklamış. Gazete ve dergi kupürleri, radyo röportajlarının metinleri gibi epey materyal vardı. Tabii ki benim yaşamım, daha doğrusu çocukluğumun büyük bir bölümü, Ferhunde Hanım'la geçtiğinden, benim de onunla ilgili pek çok anım ve düşüncelerim vardı. Ama çok yazık ki, Ferhunde Erkin'in kariyerinde en yüksek noktaya ulaştığı dönemlerde, şimdiki gibi kayıt yapma olanağı yoktu, onun için ortaya koyduğu eserin büyük bir bölümü uçtu gitti. Onunla aynı yaşta olan Avrupalı meslektaşları plaklar yaptılar ve o plaklar tarihe mal oldu.
-Müziği sözle anlatmak çok daha zor olmadı mı?
Ali-Tabii ki müziğini dinlemeden anlatmak çok zor. Ama her şeyden önce piyano tekniğine getirdiği yenilikleri biz öğrencisi olarak gayet iyi biliyoruz. Ondan söz etme olanağı vardı. O zamana dek Türkiye'de piyano pedagojisi yok denecek kadar azdı, hocaların çoğu amatör hocalardı. Ferhunde Hanım'la birlikte gerçekten Avrupa düzeyinde, piyano tekniği açısından çok önemli profesyonel bir pedagojik yaklaşım söz konusu oldu.
Ödül, 90 yaşında verildi
-Ferhunde Erkin'in eğitiminde Karl Berger özellikle de disiplinli tutumuyla çok önemli bir isim, bu disiplin size nasıl yansıdı?
Ali-Biz çok korkardık Ferhunde Hanım'dan. Çünkü her şeyden önce diliyle, konuşmasıyla yerin dibine batırabilirdi sizi. Ferhunde hanım tarafından beğenilmeyecekseniz, çok utanırdınız. Bu utanma duygusunu yaşamamak için çok çalışırdık ve bir sürü şeyden fedakarlık ederdik, bizi ona yöneltirdi çünkü.
-Annenizle yaşadığınız hesaplaşmanın bir başka türlüsünü Ferhunde Erkin'le yaşadığınızı söylüyorsunuz. Nasıl bir hesaplaşmaydı bu?
Ali-Annem gibi Ferhunde Hanım da çok hayran olduğum bir insan. Ona benzemek, ondaki meziyetlere sahip olmak istiyorsunuz, fakat zaman zaman size yeterince ilgi göstermediğini ya da sevmediğini düşünüyorsunuz. Herhalde bu da çok hayranlıktan doğan bir sevgi açlığı. Karşılık alamadığınızı düşünüyorsunuz ve bu beğenilmek, sevilmek, layık olabilmek duyguları içinde olduğunuz gençlik yıllarında etkiliyor sizi. Bu anlamda bir hesaplaşma benim için. Yıllar yılı anneme de Ferhunde Hanım'a da kızdığım yanlar olmuştur, bazı şeyleri yapmamış olsalardı diye. Aradan yıllar geçtikten sonra kitabı yazarken bazı şeyleri çok daha net gördüm ve haklı gördüm Ferhunde hanımı.
-90 yaşında gelen ödülü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ali-Çok geç tabii. Ama yine de böyle bir ödülü hayattayken alması güzel bir şey. Benim hep üzüldüğüm bir nokta bu. Gerçekten hak eden insanların hayattayken onurlandırılmasına inanıyorum. Ferhunde hanım gibi unutulmuş bir başka piyanistimiz daha var örneğin, Mithat Fenmen. Öleli epey oldu ama ona da ödül verilmesini ümit ediyorum.
'Şimdi olanak var, istek yok'
-Kitapta Ferhunde Erkin yalnızca sanatçı kişiliğiyle değil, yaşam öyküsüyle de yeni kuşaklara örnek oluşturacak bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor.
Ali-Ferhunde Erkin gibi bir müzisyenin 1900'lü yılların başlarındaki zor dönem içinde bu kadar mükemmel yetişmiş olmasının şimdiki kuşağa bir ders olmasını düşünüyorum. Savaşlar ortasında, büyük yokluklar içinde, babalarının da ileri görüşüyle yetişen insanlar bunlar. Ama bu insanların bu kadar mükemmel ve idealist bir şekilde yetişmelerinin arkasında mutlaka Atatürk'ün inanılmaz ileri görüşü vardır. O idealizmin ne kadar önemli olduğunu genç kuşaklara aktarmak istiyorum. Gençler yetişir yetişmez kapağı Avrupa'ya atalım ve bir daha dönmeyelim diye bakıyorlar, oysa Ferhunde Erkin kolej mezunu, çok iyi Fransızca biliyor, Almanya'ya gidiyor, orada çok iyi başarılar elde ediyor ve Türkiye'ye döndüğü zaman Ankara'ya, hiç bilmediği bir ortama, yeni kurulan Musıkî Muallim Mektebi'ne öğretmen olarak gidiyor. Bunu sevinerek ve isteyerek yapıyor.
Bu, Türkiye'ye yeni bir şeyler kazandırmak, dünyaya kapılarını açmak, çağın sanatını tanımak isteyen bir idealizmdi. Biz, bunları bugün elde etmiş gibi görüyoruz ama ben hâlâ Ferhunde Erkin düzeyinde çok az genç görüyorum. Ne yazık ki onun ve bizim gençliğimizdeki eğitim şu anda yok. Çok daha zor şartlardı ama eğitim daha iyiydi. Şimdi her türlü bilgiye daha kolay ulaşma olanağımız var ama galiba isteğimiz yok.