Ferhunde Erkin
Ferhunde Erkin / 1909-2007

"Ferhunde Erkin'e Onur Ödülü"
90 YAŞINDA GELEN ÖDÜL


Ferhunde Erkin'e Onur Ödülü, Filiz Ali, 12 Aralık 1999, Radikal gazetesi

Filiz Ali, Ferhunde Erkin'e Sevda Cenap And Vakfı tarafından verilen Onur Altı Madalyası vesilesiyle kaleme aldığı yazıda, Ferhunde Erkin'i olağanüstü müzisyenliğinin yanı sıra, piyano hocalığı ve yaşam tarzına hakim olan mükemmeliyetçiliğiyle de ele alıyor.

Türkiye'nin ilk konser piyanisti Ferhunde Erkin, 90 yaşında. Ona bir zamanlar beş yabancı dili bülbüller gibi konuşturan, piyano dağarının yüzlerce eserini ezberinde tutturan ve pırıl pırıl işleyen beyni, son yıllarda içine kapandı. Bu dünyadan elini eteğini çekti, kendi dünyasında yaşıyor artık.

Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından kendisine verilen 1999 yılı Onur Ödülü Altın Madalyası'nı tam olarak değerlendirecek durumda değil. Ne var ki kızı İçten Erkin'in annesi yerine kabul ettiği bu madalyayı çoktan hak eden ünlü piyanistimiz, hiçbir zaman yitirmediği nezaketiyle madalya aldığına memnun olduğunu söylüyor.

Ferhunde Remzi, asker çocuğu. Babası kurmay yüzbaşı Ali Remzi Yiğitgüden. Annesi Nazmiye Hanım, Ferhunde'yi 1909 yılında kendisi henüz 15 yaşındayken İstanbul'da dünyaya getiriyor. Ferhunde Hanım, annesiyle akran gibi olduklarını ve babanın sertliğini yumuşatmak için kendini çocuklarına kalkan ettiğini anlatır. Baba, disiplinli, otoriter, sert fakat ileri görüşlü ve sanatçı ruhlu bir asker. Ud, keman ve kanun çalıyor. 1911'de doğan Necdet ile Ferhunde'ye 1.Dünya Savaşı'nın kaybedildiği ve Kurtuluş Savaşı'nın başlayacağı o karanlık günlerde bile Bandırma gibi bir taşra kentinde keman ve piyano dersleri aldıracak kadar dünyaya bakışı modern bir asker.

Bandırma'dan işgal altındaki İstanbul'a geldiklerinde babaları veliaht Abdülmecit Efendi'nin yaverliğine atanmıştır. Beyazıt'ta otururlar ve iki kardeş Gedikpaşa Amerikan Mektebi'ne gitmeye başlarlar.

İşte tam bu sırada iki kardeşin de geleceğini yönlendirecek olan Karl Berger girer hayatlarına. Berger, ünlü keman virtüoz ve pedagog Sevcik geleneğini sürdüren bir Macar müzisyendir ve Avrupa'daki savaştan kaçarak İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da hayatının sonunda evleneceği Şakir Paşa'nın küçük kızı Ali Berger başta olmak üzere, pek çok kadını etkileyen Berger, Kalamış'ta Ferhunde Hanım'ın babasının asker arkadaşı Mazhar beyin evinde kalmaktadır. Ferhunde ile Necdet her gün Beyazıd'dan Kalamış'a Berger'e derse giderler. Çocuklardaki yeteneği fark edince de, Beyazıt'a Ferhunde hanımların evine taşınır Berger.

Ferhunde Hanım Berger'i beğenir, son derece şık ve yakışıklı bir adam olduğunu söyler. Ne var ki Necdet Remzi her şeyini Berger'e borçlu olduğunu dile getirirken Ferhunde Remzi, Berger'den ne denli çekindiğini her fırsatta anlatır.

İki kardeşi bayıltıncaya kadar çalıştıran ve ileriki yıllarda Ferhunde Hanım'ın hiç peşini bırakmayan ezber hatası yapma ve bayılma korkusunu yaratanın da Berger olduğunu biliyoruz.

Berger'in iki kardeşi nasıl hızla hazırlayıp, 17 Nisan 1920 akşamı Galatasaray Lisesi salonunda halk huzurundaki ilk konserlerini verdirdiği de bilinenler arasında. Ferhunde Hanım bir yandan Berger'le çalışırken, bir yandan da zamanın tanınmış piyano öğretmenlerinden olan bir başka Macar'dan, Hegyei'den de piyano dersleri alır ve bu arada Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ne devam eder.

Kolej eğitimi bitince 1928 yılında kardeşi Necdet ile birlikte Alexander von Humboldt bursuyla Almanya'ya gider. Leipzig Konservatuvarı'ndaki piyano öğretmeni Otto Weinreich, onun önüne yepyeni ufuklar açar ve ona sonraki yıllarda öğrencilerine de uygulayacağı piyano çalarken sadece elleri ve parmakları değil, bedeni de doğru kullanma tekniğini öğretir.

1931 yılında yurda döndüklerinde Atatürk, Ferhunde ve Necdet Remzi'yi Ankara'ya çağırarak, onların Ankara'da kalmalarını ve Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yapmalarını ister.

İşte bu okulda Ferhunde Remzi, bundan sonraki hayatını etkileyecek olan adamı tanır. Bir konuşmamızda şöyle der Ferhunde Hanım:

"Ulvi'yi Almanya'dan döndüğümde tanıdım ve çok beğendim. Şöyle ayakları içeri içeri basan bir yürüyüşü vardı. Ne güzel dans eder bu adam dedim içimden. Halbuki hiç bilmezdi dans etmesini."

Ferhunde Remzi ile Ulvi Cemal Erkin 1932 yılında evlendiler ve Ulvi Bey'in erken yaşta sayılacak ölümüne dek hem hayat arkadaşı hem de meslektaş olarak birbirlerini tamamlayan örnek bir çift oldular.

Ferhunde Erkin, kocasının piyano için bestelediği tüm eserlerin ilk ve kuşkusuz en iyi yorumcusu oldu. Hem Ulvi Cemal Erkin'in hem de Türk ve yabancı 20.yüzyıl bestecilerinin eserlerine yakınlık duyan, yorumlayan ve öğrencilerine çağdaş repertuarı tanıtan ender müzisyenlerden biriydi aynı zamanda Ferhunde Hanım. "Ben 22 piyano konçertosunun çalınışını yapmıştım Türkiye'de…" diyor Ferhunde hanım. Evet, üstelik piyano dağarının en çetin ceviz konçertolarından olan Tchaikovsky, Schumann, ve Rachmaninoff'un 2.piyano konçertoları da bu liste içindeydi.

Ferhunde Erkin, on parmağında on marifet olan o ender insanlardan biri. Konserleri, öğretmenliği, ev kadınlığı, salon kadınlığı yanında iki kız çocuğu dünyaya getirdi ve onları mükemmel bir biçimde büyüttü. Beş yabancı dil bilir. İki örgü şişi ile akıllara durgunluk verecek kadar girift desenli elbiseler, tayyörler örer. Zor beğenir, hem kendine hem de önem verdiği öğrencilerine karşı acımasızca eleştirel yaklaşır. Hep kusursuzu arar. Zevksizliğe tahammülü yoktur. Öğrencilerini de kendi gibi yetiştirir. Hem kendilerine hem de başkalarına karşı dürüst olmayı öğretir. Müzik sanatının yüceliğinden başka hiçbir güce boyun eğilmemesi gerektiğine inandırır onları.

İşte Ferhunde Erkin böyle bir insan. Bu yüzden onun çağdaş Türk müziğine ve çağdaş evrensel müziğe yaptığı hizmetlerin sonsuza dek unutulmamasını umuyor ve diliyorum.


  Copyright © 2009 Ferhunde Erkin | Hakkında